Getir götürcü şoförünüz geldiii 🙂 Bu yazım hayatımda yaşadığım en ilginç zaman dilimlerinden biri üzerine olucak, hazırsak başlıyorum. Ben Marmara Gazetecilik mezunuyum, mezun olduktan sonra iş aradım bulamadım derken, bari dedim 2 yıllık Meslek Yüksek Okulu bölümü okuyayım, Fotoğrafçılık ve Kameramanlık okudum hiç yoktan. Marmara Üniversitesi’nden yegane dostum Çağlotum evlendi, yabancı biriyle. Benim bu evlilikteki rolüm de şu oldu; Yarım Elma diye bi dizi vardı Yonca ve Gonca başroldeki kadınların ismi. Yonca’nın sevgilisi vardı Jonathan, Gonca ona Canatan eniştem diyodu 😀 İşte David de benim Canatan eniştemdi. Gerçekten de film çekmeye can atıyodu ve başardı da. ‘Karanlıktaki Melekler’ diye çok güzel bi film, fragmanın linkini bırakıcam. Kanada’da film festivaline gitti film, henüz vizyona girmedi canım canatan eniştemin filmi. Ben de bu filmin getir götürcü ekibinde yer aldım işte.
Derslerimden fırsat buldukça gittim, ekipteki kameramanı, sesçisini, ışıkçısını en tuhafı da oyuncusunu bile evine, oteline bıraktım. Her gün bunu yapmadım tabi ki, ama brnim için çok keyifliydi. Bi gün Çağlotumla gittik başrol oyuncusu Burak Çelik’i alıcaz evinden, arabam o zaman beyaz Golf, hava da çok kötü, kısacası araba pis. Oyuncuya yakışmaz bu dedik, raconu biliyoruz tabi; gittim benzincide kendim yıkadım arabayı, Çağla içeride kopuyo gülmekten. Burak Çelik’i almaya gittik, fizik, boy on numara, arabaya zor sığdı o boyla adamcağız, baktı almaya biz gittik o da şok yaşıyo.
Ahmet Mekin, esas başrol, Yeşilçam’ın efsanelerinden. Ben hayatımda bu kadar güzel kalpli, tam bi İstanbul beyefendisi bi insan görmedim, muhtemelen daha da göremem. Bi akşam set bittikten sonra onu da Cihangir’de otele bırakıcaktık, kar yağıyo ama kış lastiğim yok, içten içe ben korkuyorum tabi bu iş nasıl olcak diye. Bi de ben babasının pilemsesi bi kız değilim tabi, alışmışım taşımaya, götürmeye, babaannem-dedem arabaya inip binerken kapısını tutmaya, Ahmet Mekin arabadan inicekti, ben yaşına hürmeten inip kapısını açmak istedim; tuttu elimden ‘nereye’ dedi. ‘Kapınızı açıcam, yardım ediyim’ dedim, hiç unutmuyorum tuttu elimi öptü tam bi beyefendilikle. ‘Eğer kapı açması gereken biri varsa o da benim, siz hanımefendisiniz, benim sizin kapınızı açmam gerek’ dedi. Tam bi film sahnesi gibiydi benim için gerçekten, yağan karın altında, kar taneleri sokak lambasının altından süzülüyo.. Sonra iyi akşamlar deyip gönderdik Ahmet Bey’i. Bu film çekiminde bulunduğum her dakika benim için çok güzeldi. Orda da şoförlüğümü konuşturdum, ekibi bırakırken ekipten biri’sen baya iyi şoförsün he’ demişti bana. Sonra bu sözün üzerine azıcık gaza gelip gazlamışım herhalde, ‘abartma tamam’ demişti 😀
Yazımı bitirirken canım dostum Çağlam’a, çok sevgili eniştem Canatan’a (David Angelus) bana böyle bi tecrübe yaşattıkları için çok teşekkür ediyorum, gerçekten harika zamanlardı. Getir götürcünüz iyi akşamlar diler 🙂